PARALEL KEPAZELİĞİ
Ömer CELEP
17-25 Aralık tarihleriyle birlikte gündeme yeni bir kelime girdi. Paralel… Bu kelime aslında bir geometri terimi iken dilimiz; “devlete karşı onunla birlikte yeni ve illegal bir güç” anlamı kazanarak girdi.
Bu yapılanmanın bu tarihten önceki adı; “cemaat ya da hizmet hareketi” idi.
Bu iki kelime terim anlamı itibariyle mukaddes anlam içermekte iken, önemine binaen tekraren söylüyoruz, bu tarihten sonra kalın anlamıyla “piç” bir hüviyet kazandı gibi…
O yapılanmanın medyadaki ağzının “pis”liğine bakarsanız, gerçek hüviyetleri bütün çıplaklığıyla ortada olduğu gözler önündedir.
Bir örnek verelim…
Yaklaşık kırk yıldan beri yüce milletin baş belası olan PKK nın siyasi temsilcisi olduğu görüntüsü veren HDP temsilcilerinin demeç ve düşünceleri, malum ekranların sermayesi haline geldi. Bu görüntüyle bu ne zillet, bu ne alçaklık ve bu ne kepazelik!…
O temsilcilerin esnemelerine kadar yayın yapmayı adet ve görev haline getiren bu yapılanmanın bu kadar adileşeceği sanırız hiç kimsenin aklına gelmezdi.
İslam dünyasının baş belası olan ve bu coğrafyada akıtılan kanlar üzerinde “gık”ı çıkmayan bu adi yapılanmanın, malum siyasi örgütün adeta sözcülüğünü yapmaları, aldıkları “üst akıl” talimatının gereği olmalı.
Yakışır masum ve bîgünah inançlı insanların duygularını sermaye yaparak elde ettikleri kayıtsız paraların gücüyle, ülkeyi Yahudi misyonerlerin adi emellerine peşkeş çekme zilleti… Yakışır ipotek vicdanlı, sahte gözyaşlı nursuz yüzün kiralı vicdanına yakışır…
Yakışır, öldüğünde Vatikan’a gömülmeyi vasiyet eden hem “hoca” hem de “efendi” vasıflı işbirlikçi bir “ücûbe”ye…
Dahasını da söylemiyoruz…
Söz alanını değiştirelim…
Devlet bir yerde bir polisin ifadesine başvurmak için ifadeye çağırsa, paralel yapı medyasının şalvarına ateş düşüyor. Sanki kıyamet koptu, dünyanın sonu geldi…
Peşin belirtelim, suçsuz yere bir canlının ceza görmesini istemekten Allah’a sığınırız. Ancak birileri görevi, sıfatı ve ünvanı ne ve kim olursa olsun suç işlemişse onun ceza görmesinde beis görmemek bizim inanç kültürümüzün gereğidir. Hele de bu suç, “ihanet” çemberi içinde ise “kişisel kanaatim” idamı hak değil vaciptir.
İhanet çemberi içine girenlerin cezası sabit görülürse sizin feryadınızın bir faydası olacağını da sanmıyoruz.
Ne kadar gizlemeye çalışırsanız çalışınız ve ne kadar örtme cingözlüğüne girerseniz giriniz hatta ne kadar duygu sömürüsü yaparsanız yapınız, göreceksiniz ki hak, er ya da geç tecelli edecektir.
“Beyhude çağrışır biçare serçe,
Süzüldü balaban dağ yamacından.”