“HADİ GEL KÖYÜMÜZE GERİ DÖNELİM”
TRT’nin belgesel kanalında Kastamonu ilimizin bir köyünde büyükşehirlere olan göçlerden sonra köyde yalnız yaşayan ihtiyarlarla yapılan söyleşiyi ve sanıyoruz ülkemizin her yöresinde aynı dertlenişin yapıldığı bir sosyal gerçeğimizin belgeselini hüzünle izledik. Yaşlılar bir zamanlar yemek yedikleri sofrada çatal kaşık seslerinin, çocuk bağırtılarının, kalabalık bir aile hayatının yerini şimdi sessizliğin aldığını dile getirirken köylerin boşalıp köylülüğün sona erişinden dert yanıyorlardı.
Belkide köylerin boşalmasını gençlerin büyükşehirlere olan göçünün en iyi tarifini Şerife Bacı yapıyordu. “Ne aç koydu, ne doyurdu.” diye açıklıyordu çiftçimizin halini. 783 bin km2 toprağı 80 milyona yaklaşan nüfusuyla dünyada kendine yeten altı ülkeden biri tarım cenneti olan Türkiye ne oldu da bu hale geldi? Köylerimiz niçin boşalıyor? Köylümüzü neden toprağında tutamıyoruz?
Araştırmacı tarım yazarlarımızdan öğrendiğimize göre 13 yılda Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığımız çiftçilerimize 80 milyar TL destekte bulunmuş. Bu desteğe rağmen 13 yılda çiftçi sayısında, tarımsal üretimde ciddi düşüşler ve ekilen alanlarda azalma olmuş. Tarım ürünleri ithalatında ise artma görülmüş. İlk kez saman ve kurbanlık ithal edilmiş.
Yakın zamanda iki seçim geçirdik. Mustafa Kemal Atatürk’ün “Köylü milletin efendisidir.” dediği, rahmetli Ecevit’in “Köy-Kent projesiyle köy ve köylüye verdiği değer ortadayken, büyük çoğunluğu tarımla geçinen Karadeniz’in tütününden, fındık ve çayından, İç Anadolu’nun buğdayından, Trakya’nın ayçiçeğinden, Ege’nin incirinden, üzümünden, Akdeniz’in narenciyesinden, pamuğundan, Doğu’nun hayvancılığından seçim süresi içinde köylümüze yönelik bir ses duyamadık.
Çiftçimiz buğday üretir para kazanamaz, ayçiçeği üretir Trakya Birlik sahip çıkmaz, çeltik üretir zarar ederse, süt üretir bir buçuk yıldır sütü aynı fiyata satarsa, mazot pahalı gübre pahalıysa üreticiliğine kadirbilirlik, değerbilirlik gösterilmiyorsa toprağını terk etmeyip de ne yapacaktır.
İnsanlarımızın sağlıklı, güven içinde bir hayat yaşamalarını zorlaştıran her sorunu onların beceriksizliğine ve yetersizliğine bağlayan bir anlayışın hakim olduğu bir zamanı yaşıyoruz. İnşaatlarda, tersanelerde, Soma’da madenlerde hayatını yitiren insanları bir düşünelim. Kimdir bu insanlar? Bu insanların büyük çoğunluğu “Ne aç koydu, ne doyurdu.” diyen eski çiftçilerimizdir.
Günümüzde tarımdan koptuğu anda “vasıfsız” sınıfına düşen iş gücü, büyükşehirlerimizde su satıcılığı, otopark değnekçiliği, diskotek zabıtalığı, pizza dağıtıcılığı ve buna benzer kayıt dışı çalışanların çoğunluğu topraklarını terk etme durumunda bırakılmış eski köylülerimizdir.
Taşra sürekli göç veriyor, nüfus veriyor. Köylerde pencerelerine tahta çakılmış haneler, işlenmeyen araziler, bozulmuş bağlar ve de birkaç neslin hatıraları kalıyor. Gençler ve çocuklar maziyi tümden terk edip asılları hakkında bilgiden mahrum göçüyorlar büyük şehirlere.
Bir zamanlar insanlarımızın memleket, sıla, toprak, vatan, baba ocağı deyip sarıldıkları bu toprakları zaruretler yüzünden hüzünle terk edip doydukları yerlere gidiyorlar. Gidiyorlar ama yine de bulgurunu, tarhanasını hatta olana göre yağını, peynirini hala baba ocağının son kalıntılarını köylerinden götürüyorlar. O nedenle de yolcudan çok yük taşıyor otobüs firmalarımız Anadolu’nun her yöresinden büyük şehirlere…
80 milyonu besleyen, 17 milyar dolarlık tarım ve gıda ihracatının gerçekleştirilmesini sağlayan çiftçilerimizi tarlada tutmalıyız.
Tarımda kendi kendine yetme ancak köylümüzü tarım arazisinde tutarak ve de tarımda doğrudan verimliliği arttıracak tohum, gübre, araç ve gereç gibi desteklerle sağlanır. Mazot, gübre, ilaç, tohum gibi girdi maliyetleri en makul seviyede tutulmalıdır.
Tarımın kaybedilmesi aynı zamanda gözetecek kimse kalmadığından kırsalın ve doğanın da yok olması anlamına geleceğinden sistemin aile çiftçiliğini destekleyecek koruyacak ve teşvik edecek tarzda düzenlenmesi gerekmektedir.
Üretici olan köylümüzün kıymetini bilemezsek köylümüz kalkınamaz. “Köylü kalkınmadıkça Türkiye de kalkınamaz…”
“Şehirde ne varsa köyde o olacak” sloganı hayata geçirilmelidir…